Türkiye’nin ilk grafiti sanatçısı Turbo: Tek derdim şehirlere renk katmak
Grafiti sanatçılarının eserleri, sokaklardan sanat galerilerine taşınıyor. O sanatçılardan biri olan Turbo “Tek derdim, yaşadığım şehre renk katmak” diyor.

Tunç Dindaş namıdiğer Turbo, Türkiye’nin ilk grafiti sanatçısı… Seksenlerde bir filmde görerek başladığı grafitinin Şirinevler’den Türkiye’ye yayılmasında rol alan Turbo, şimdilerde ise çalışmalarını sokaklardan sanat galerilerine taşıdı. Sıra dışı sanatçının eserleri, bugünlerde Brieflyart’ta sergileniyor. “İstanbul” adlı sergide, Turbo’nun iki kıtaya yayılan şehrin tarihî katmanlarını yansıtan eserleri yer alıyor. Biz de sanatını kendisinden dinliyoruz…
> Grafitiye başladığınızda size eşlik eden kimse yoktu sanırım. Nasıldı o günler?
ARTIK POLİSTEN KAÇMIYORUM
> Şimdi durum çok değişti herhâlde…
Artık polis ne yaptığımızı, işin içerisinde politik bir şey olmadığını biliyor. Ben de artık grafiti yaparken, polis görünce kaçmıyorum! Zaten bu saatten sonra kaçacak hâlim de yok.
> Grafitinin tanınmasının yanında, kamu kurumları da duvarlarını size açıyor. Artık illegal şeyler yapmaya gerek yok galiba…
Grafitinin özü illegaldir. Ama ilk grafiticiler yaşlandığı için illegal işler zorlaştı. Belirli bir yaştan sonra hem fiziken hem de ailevi sorumluluklar açısından bu mümkün olmuyor. Bu sebeple izinli grafitiler çoğaldı. İzinli olduğunuzda ise sınırlı bir zamanda ve gece önünüzü zor görürken grafiti yapmak zorunda kalmıyorsunuz. Böylece daha estetik işler ortaya çıkarabiliyorsunuz.
> Peki, sokakta illegal olarak grafiti yaptığınızda tamamen kuralsız mı hareket ediyorsunuz?
Grafiti var olduğu coğrafyada değişime uğrar. Berlin’de ya da New York’ta her yere grafiti yapılabiliyor. Fakat Türkiye’de kimse dinî yapılara grafiti yapmaz. Böyle bir saygı var. Paris’te şehir içinde dağıtım yapan kamyonları asla affetmezler ama burada ekmek teknesi diye kimse boyamaz. Yani Türkiye’de işler biraz daha ölçülü.
> Grafitide sanat nerede başlıyor? Duvara boyanan her şey sanat eseri midir?
Aslında ben grafitiçiyim. Şehrin farklı yerlerine adımı yazıyorum. Ne kadar zor ve çok yere adımı yazabilirsem o kadar çok konuşuluyorum. Grafiticiler sanat endişesiyle iş yapmaz. Bu yüzden benim de sanat galerisindeki eserlerimle sokaktakiler arasında farklar var.
DİNÎ YAPILARA GRAFİTİ YAPMAYIZ
> İnsanlar sizin işlerinizi manasız olarak algılıyor. Hakikaten böyle mi?
Mesaj vermek isteyen insanlar olabilir ama benim böyle bir endişem yok. Günümüzde o kadar çok mesaj verilmeye çalışılıyor ki benim tek derdim, yaşadığım şehre ve gri duvarlara renk katmak. Gri duvarları sevmiyorum. Zaten insanoğlunun duvarlarla hep problemi olmuş.
> Evet, başta İstanbul olmak üzere şehirler giderek daha gri hâle geliyor. Bu sizin için iyi bir durum mu?
Görüntüde bu bizim işimizi kolaylaştırıyor ama aslında öyle değil. Artık şehirlerde boş duvar bulabilmek çok zor. Zaten var olan boş duvarların önüne billboard’lar konuyor. Şehirler manasız bir şekilde büyüyor.
> Son zamanlarda grafiti sanatçıları sanat galerilerinde daha çok görüyoruz. Sizin de “İstanbul serginiz” Brieflyart’ta kapılarını açtı. Grafitinin sokakla irtibatı değişiyor mu?
Çeşitli yollarla hâlâ sokakta grafiti yapmaya devam ediyorum. Bizim asıl galerimiz sokaklar. Sergide yer alanlar ise benim grafitiyle oluşan dünyamı gösteren işler. Fakat galeri ortamı bize farklı bir ruh katıyor. Yaptığımız işlerin kalıcı hâle gelmesi, seven insanları satın alması ise bizim için farklı bir yol.
> Eserlerinizde İstanbul’dan ilham almışsınız…
Evet, eserlerimde İstanbul’un farklı katmanları yer alıyor. Bazen deniz altı iniyor, bazen yeryüzünü tasvir ediyorum. Değişik zaman katmanları çalışmalarımda var. Zaten İstanbul çok acayip bir yer; farklı zaman katmanları iç içe geçmiş durumda. Mesela Roma dönemi eserin önünde bir Osmanlı yapısı ve en önde son model bir otomobil görebiliyorsunuz. Ben de tarihî yapıları çok seviyorum.
> Ama onların üzerine grafiti yapmak istemezsiniz değil mi?
Hayır, kesinlikle tarihî eserlere ve dinî yapılara grafiti yapmam.