‘Orta Doğu Güvenlik Forumu’ yakın tarihte düzenlenecek
Çin’in önerisiyle kurulan “Orta Doğu Güvenlik Forumu” yakın bir tarihte düzenlenecek. Orta Doğu ülkeleri de dâhil olmak üzere onlarca ülke ve uluslararası kuruluştan yetkililer ile akademisyenler bir araya gelerek, Orta Doğu’da güvenliğin nasıl sağlanacağı yönündeki tarihî meseleyi ele alacak.

Forum, bu yüzden büyük önem taşıyor. Tarihte, Orta Doğu’da parlak ve çeşitli medeniyetler doğdu. İnsanlığın, özellikle de İslam’ın ve İslam medeniyetinin beşiği olan bölge, hâlihazırda dünya ekonomisinin işleyişinin ve insanlığın refahının kaynak noktalarından. Dünyanın Orta Doğu’ya, Orta Doğu’nun da dünyaya ihtiyacı var.
Ancak ne yazık ki, güzel ve bereketli Orta Doğu, karmaşık sebepler yüzünden uzun yıllar boyunca savaşlara, çatışmalara ve çalkantılara sürüklendi. Dünya halkları bu durumdan acı duyuyor. Orta Doğu’da yaşayanlar ise barış, istikrar, refah ve mutluluğa erişmeyi, tüm savaşlara, çatışmalara ve çalkantılara son vermeyi arzuluyor. Orta Doğu’da yaşayan halklar, uluslararası toplumla birlikte bölgede güvenliği sağlayacak yol ve yöntemleri masaya yatırmayı istiyor. Uluslararası toplum da Orta Doğu’da güvenliğin sağlanması için Orta Doğu’daki halklarla çalışmaya hazır. Uluslararası toplumun sorumlu bir üyesi olarak Çin, Orta Doğu’da güvenliğin sağlanması için tartışma ve istişare platformları sağlamayı arzuluyor.
Orta Doğu’daki güvenlik durumunu etkileyen birçok faktör arasında bulunan aşırıcılık ve terörizm bu sorunda çok kötü roller oynamaktadır. Son yıllarda, uluslararası toplum bazı aşırıcı güçlerin, İslam’ın gerçek öğretilerini istismar ettiklerine, çarpıttıklarına ve çeşitli terör eylemleri için teorik ve metodolojik destek sağladıklarına şahit oldu.
Tüm terör örgütleri, herhangi bir toplumdaki mevcut bazı temel çelişkileri abartıyor ve çarpıtıyor; toplumdaki eksiklikleri veya devletin iç ve dış politikalarındaki hataları kullanarak şahsi hayatlarında bazı sıkıntı ve zorluklar çeken gençlerin beyinlerini yıkıyor, onları kışkırtıyor ve terör örgütlerine çekerek terörist faaliyetlerde bulunmaya itiyor.
Suriye, Irak, Yemen ve Libya gibi çalkantılar yaşayan Orta Doğu ülkelerinde aşırıcılık ve terörizm görülebiliyor. Bu terörist güçler, insanları mahvediyorlar ve her tür kötülüğü yapıyorlar. Adı geçen ülkelerin istikrarını baltalıyor, ekonomik kalkınmalarını ve toplumsal ilerlemelerini engelliyorlar. Bu suç eylemleri de kötü amaçlar taşıyan güçler tarafından kullanılıyor ve uluslararası arenada İslam’a dönük yanlış anlaşılmalara yol açıyor.
Bu nedenle, ilk “Orta Doğu Güvenlik Forumu”, medeni diyaloğun önemini savunacak, aşırıcılık ve terörizmin özünü açığa çıkaracak, kamuflajlarını ortadan kaldıracak, medeniyetler arasındaki diyaloğu aktif olarak ilerletecek, İslam’ın olumlu imajını koruyacak, yanlış anlamaları kaldıracak, Orta Doğu ülkeleri ile bölge dışı ülkeler arasında işbirliği kuracak ve Orta Doğu’da güvenliğin gerçekleştirilmesi için önerilerde bulunacak.
Medeniyetler arasındaki diyaloğun nasıl etkili bir şekilde yürütüleceğine gelince, evvela tüm medeniyetlerin eşit olduğu kavramının benimsenmesi gerektiğini düşünüyorum. Medeniyetler arasında sadece farklılıklar vardır, iyi ile kötü ayrımı yoktur. Medeniyetler birbirlerine saygı duymalıdır ve medeniyetler arasındaki diyalog yoluyla karşılıklı saygı sağlanabilir. İkinci olarak, medeniyetler karşılıklı olarak kapsayıcı ve uyumlu olabilirler. Üçüncü olarak ise medeniyetler bilgi alışverişinde bulunabilir, birbirlerinden öğrenebilir, birbirlerini tamamlayabilir ve birlikte gelişebilirler.
Tabii ki medeniyetler arasındaki eşitlik, karşılıklı saygı, karşılıklı hoşgörü, uyum içinde bir arada yaşama, bilgi alışverişinde bulunarak karşılıklı öğrenme ve ortak gelişmenin gerçekleştirilmesi kendiliğinden sağlanamaz; bunun için zorlu çabalar sarf etmek, bilhassa bazı engellerin üstesinden gelmek gerekiyor.
Son yıllarda, medeniyetler arasındaki diyaloğun önündeki en büyük engel tek taraflılıktan ve “çifte standartlardan” kaynaklandı. Örneğin, bazı büyük Batılı ülkelerin siyasetçileri ve akademisyenleri, İslam’a ve Müslümanlara karşı önyargılı ve ayrımcılar. Söylemleri hâlâ “İslami terörizm” ve “İslami faşizm” gibi ifadelerle dolu. Başka bir deyişle, İslam’ı ve Müslümanları doğrudan terörizm ve faşizmle eş tutuyorlar. Bu, büyük İslam dinine ve Müslümanlara yönelik bir iftiradır. İdeolojilerinin kökenlerine bakıldığında, İslam’a ve Müslümanlara böylesi karalamalar yapılmasının sebebinin tamamen ırklarından, dinlerinden, değer yargılarıyla ilgili kibirlerinden ve sözde “üstünlüklerinden” kaynaklandığı görülüyor. Bu durum, dünyada kafa karıştırıcı kötü etkiler yarattı.
Başka bir örnek olarak ise bazı büyük Batılı ülkeler, İsrail’in Filistin topraklarını istila ve işgal ettiği, Filistin halkını meşru hak ve çıkarlarından mahrum bıraktığı gerçeğini görmezden geldiler; Filistin halkının işgal karşısındaki mücadelesini “terörizm” olarak nitelendirdiler ve İsrail’in Filistinli sivil hedeflere yönelik askerî saldırılarını “terörle mücadele” olarak nitelendirdiler. Doğruyla yanlışın tamamen tersine çevrildiği bu davranış bir “çifte standart”tır.
Buna ek olarak, bazı büyük Batılı ülkeler kendi çıkarlarına yönelik şiddetli saldırıları “terörizm” olarak nitelendirirken, gelişmelerini engellemek istedikleri ülkelerde meydana gelen terör saldırılarıyla ilgili başka yorumlar yapıyorlar. Bu da aynı şekilde bir tür “çifte standarttır”.
Bazı Batı ülkelerinde, şiddete başvuran saldırganların Batılı vatandaşlar olması durumunda ilgili makamlar, olayı genel bir suç vakası olarak nitelendiriyor; ancak saldırgan bir Müslüman göçmen veya mülteci ise olay “terörist saldırı” olarak tanımlanıyor. Bütün bunlar, Batı dünyasının İslam’a ve Müslümanlara yönelik ayrımcılığının, iftiralarının ve “çifte standartlarının” var olmayı sürdürdüğünü ve zaman zaman zuhur ettiğini gösteriyor. Bu, günümüzde medeniyetler arasındaki diyaloğun karşı karşıya bulunduğu en temel zorluk. Diğer bir deyişle, medeniyetler arasında iyi bir diyalog kurulabilmesi için uluslararası toplum, Orta Doğu ülkeleri ve İslam dünyasıyla dostane bir diyalog başlatmalı, diğer yandan Orta Doğu ülkeleri ve İslam dünyasıyla dayanışma ve işbirliğini güçlendirmeli, etnik kibir, dini önyargılar ve “çifte standart” ile ortaklaşa mücadele etmelidir.
Çin halkı, öteden beri Orta Doğu halklarıyla dostça temaslarını ve dostluğunu koruyor. Çin, tüm Orta Doğu ülkeleriyle dostluk ve işbirliği ilişkileri sürdürüyor. İslam’a ve İslam medeniyetine saygı duyan Çin, Orta Doğu ülkeleri ve İslam dünyası ile diyalog, temas, karşılıklı öğrenme ve işbirliğini de aktif olarak hayata geçiriyor. Şu an Çin ve Orta Doğu ülkeleri ile İslam dünyası arasındaki dostane işbirliği, önemli tarihî fırsatlarla karşı karşıya bulunuyor. Bunlar arasında “Kuşak ve Yol”u birlikte inşa ederek karşılıklı yarar ve ortak gelişme gerçekleştirmenin yanı sıra, diyalog ve istişare yollarıyla uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletler Tüzüğü doğrultusunda Orta Doğu ülkelerinin egemenlik ve toprak bütünlüğü ile seçtikleri ulusal yollara, sistemlere ve modellere saygı gösterme ve iç işlerine karışmama önkoşuluyla Orta Doğu’da güvenliğin ortaklaşa gerçekleştirilmesi için ilke, yol ve yöntemleri aramak da yer alıyor.
Orta Doğu, ancak güvenliyse sürdürülebilir kalkınmayı başarabilir ve Orta Doğu halklarının iyi bir yaşam sürmeleri ve dünyanın güvenli olması sağlanabilir.
Ancak Orta Doğu gelişirken dünya iyi şekilde gelişebilir ve dünya halkları iyi bir yaşam sürdürebilir.
KAYNAK : Haber7