“Buraya geldikleri zaman onlara ‘Devlet Bey bende’ diyeceğim”
Yeni Şafak yazarlarının Türkiye ve dünyadaki gündeme dair analizlerini sizler için özetledik… Mehmet Acet köşesinde 15 Temmuz’da Bahçeli’yi almak için MHP’ye giden kişiyi yazdı. Kemal Öztürk, Fatma Barbarosoğlu, Taha Kılınç ve İbrahim Tenekeci de gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Mehmet Acet, Kemal Öztürk, Fatma Barbarosoğlu, Taha Kılınç ve İbrahim Tenekeci’nin yazılarının en dikkati çeken bölümleri:
‘Üstümüzden uçanlar Türkmen çocukları’
Şimdi gelelim o akşam MHP Genel Merkezi’nde olup bitenlere.
Şunu biliyoruz.
Genel Başkan Bahçeli, haftanın belli günlerinde çoğunlukla parti kurmaylarıyla birlikte küçük bir yürüyüş parkuruna gidip spor yapıyor.
15 Temmuz’da da bu böyle oldu.
Akşam 20.45 civarlarında Devlet Bey, saatine baktı “Ooo bugün 15 dakika fazla yürümüşüz” dedikten sonra yürüyüş parkurundan ayrıldı.
Akşam 22.00 civarında F-16’lar Ankara semalarında uçmaya başlayınca, Bahçeli’nin yakın kurmaylarından bazıları, MHP Genel Merkezi’nin yolunu tuttu.
Mehmet Acet’in yazısının tamamını okumak için tıklayınız:
Belirsiz kalan noktaların bazılarını sıralayayım…
Halep’in düşmesiyle, Suriye iç savaşı bir yönüyle sona erdi aslında.
Rusya, Çin, İran ve Esed rejimine karşı; Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın desteklediği muhalifler yenildi.
İki blok arasındaki çatışmanın paradigması, sahada Şii-Sünni ekseni üzerine kurulmuştu. Bu çatışma sona erdi. Şimdi Şii-Sünni eksenli çatışma yerine, siyasi nüfuz ve Suriye’ye hakim olmak üzerine kurulu bir çatışma riski doğdu.
Şii bloğu, Sünni nüfusun yaşadığı Halep dahil, Suriye’nin en önemli merkezlerini ele geçirdi. Bu bloğun, sahadaki iktidar alanını genişletmeyi amaçlayan ilerlemesi devam edecek mi, bilinmiyor.
Kemal Öztürk’ün yazısının tamamını okumak için tıklayınız:
Türkiye’de ‘Ben roman okumam!’ cümlesi
Sosyal medyada Orhan Pamuk hakkında yazanlara rastlıyorum bazen. Yazdıkları tivitlerden Orhan Pamuk’un tek bir romanını okumamış olduklarını, sadece “kötü bir zamanlama” ile Ermeni tehciri ile ilgili söylemiş olduğu cümlelerden haberdar olduklarını görüyorum.
Gençlerin Nobel Edebiyat Ödülü’ne sahip yazarın tek bir romanını okumadan onun hakkında konuşuyor olmalarına şaşıracak mıyız?
Hayır.
Türkiye’de “Ben roman okumam!” cümlesi düşünsel soyluluk olarak ortaya konan bir cümledir. “Ben roman okumam” diyen kimse roman okuyacak kadar boş vakti olmadığını en şık ve en entelektüel şekilde ortaya koyduğunu düşünür.
Roman okumadığını söyleyen kişiler ne okumaktadır? Genellikle okumakla pek araları yoktur.
Fatma Barbarosoğlu’nun yazısının tamamını okumak için tıklayınız:
Verilen fetva ile yaklaşık 20 yıl boyunca…
Tel Aviv-Kudüs arasında sefer yapan bir yolcu otobüsüne 6 Temmuz 1989 günü düzenlenen saldırı, Filistinlilerin artık yeni bir eylem aşamasına geçtiğini gösteriyordu. Sonradan İslamî Cihad Hareketi tarafından üstlenilen olayda Abdulhâdî Ganim adlı bir Filistinli, yolcu olarak bindiği otobüsün şoförünü seyir esnasında etkisiz hale getirerek direksiyona geçmiş, aracı bir vadiye sürerek 16 yolcunun ölümüne yol açmıştı. Hayatını kaybedenler arasında iki Kanadalı ile bir ABD’li de bulunuyordu. Eylem, İsrail polis kayıtlarına Filistinliler tarafından gerçekleştirilen “ilk intihar saldırısı” olarak geçti.
1989’dan 2008’e kadar devam eden benzer eylemlerin yarıya yakını Hamas tarafından, diğerleri de Fetih, İslâmî Cihad ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’yle diğer örgütler tarafından düzenlendi. 2000 yılında İsrail eski Başbakanı Ariel Şaron’un Mescid-i Aksâ’ya yaptığı provokatif ziyaret, Filistinlilerin saldırılarının da zirveye çıkmasına neden oldu.
Taha Kılınç’ın yazısının tamamını okumak için tıklayınız:
Buradan devam edersek: Kalp kalpten derindir
Kaç gündür bu dizeyi çoğaltmaya çalışıyorum: Yüzüme dünya değdi, üzgünüm.
Her insan, ne yaptığını ve yapmadığını iyi bilir. Nihayetinde, iki şeyden kaçamayız: Kendimizden ve ölümden.
Şu kadar yıllık yürüyüşün sonunda, geldiğimiz yer burasıdır: Sadece inançlı olmak yetmiyor, inandırıcı da olmak zorundayız. Kısaca: İtimat ehli. Makâlât’ta geçer: ‘Dünyada yaratılmış her nesneye güven vermek…” Aynı eserde şu da sorulur: “Bir kimse şeker tatmamış olsa, adını bilmekle tadını ne bilir?”
İbrahim Tenekeci’nin yazısının tamamını okumak için tıklayınız:
KAYNAK : Yenişafak